İçeriğe geç

Karakulak soyu tükendi mi ?

Karakulak Soyu Tükendi mi? Sessizliğin Ardındaki Hikâye

Bir Hikâyeyle Başlayalım…

Kış güneşi dağların ardına çekilirken, küçük bir Anadolu köyünde sobanın başında toplanmış üç dost vardı. Elif, gözlerinde merhamet parlayan genç bir biyologdu. İnsanlarla olduğu kadar hayvanlarla da güçlü bağlar kurardı. Yanında oturan Mert ise planlı, analitik düşünen bir çevre mühendisi… Olaylara duygularla değil, çözüm yollarıyla yaklaşırdı. Ve üçüncüleri, yılların bilgeliğini taşıyan köyün yaşlısı İhsan dede, doğanın tanığı gibiydi.

“Elif,” dedi Mert, haritaya bakarak, “Verilere göre bu bölgede son karakulak izi 2018’de görülmüş. Şu an popülasyon hakkında net bir bilgi yok.”

Elif gözlerini uzak dağlara çevirdi, yüzünde hüzünlü bir ifade belirdi. “Belki de artık aramızda değiller… Belki de sessizce yok oldular biz bakarken.”

Kaybolan Gölgenin Peşinde

Karakulak… Uzun siyah kulak püskülleriyle tanınan, zarif ve sessiz bir yırtıcı. Anadolu’nun bozkırlarında, kayalık dağlarında yüzyıllardır dolaşan bu asil hayvan, doğanın dengesi için vazgeçilmezdi. Fakat yıllar içinde avlanmalar, yaşam alanlarının yok edilmesi ve insan etkisiyle sayıları hızla azaldı.

Mert’in bilgisayar ekranında beliren grafikler korkutucuydu. Son 50 yılda karakulak gözlemleri neredeyse sıfıra yaklaşmıştı. Ancak Elif, sadece rakamlara bakmıyordu. O, karakulağın yokluğunun doğaya nasıl bir sessizlik getirdiğini hissediyordu.

“Onlar sadece bir tür değildi,” dedi Elif, gözleri dolarak. “Onlar toprağın nefesi, ekosistemin sessiz bekçileriydi. Şimdi ise doğa onların yokluğunda eksik.”

Strateji ve Empati: Bir Mücadele Hikâyesi

Mert için mesele basitti: çözüm gerekiyordu. Koruma alanları oluşturulmalı, yasa dışı avcılıkla mücadele edilmeli, biyolojik çeşitlilik planları devreye sokulmalıydı. O, her şeyi maddeler halinde sıraladı:

Yaşam alanlarının haritalanması

Nüfus tespiti için kameraların yerleştirilmesi

Çiftliklerle yaban hayatı arasındaki çatışmaların önlenmesi

Elif ise farklı bir yol izliyordu. Köylülerle konuşuyor, çocuklara karakulakların önemini anlatıyor, doğayla yeniden bağ kurmaları için hikâyeler anlatıyordu. “İnsan sevmediğini korumaz,” diyordu. “Onlara karakulakları sevdirmeliyiz.”

İki farklı yaklaşım, aynı hedefte buluşuyordu: Bu muhteşem türü geri getirmek.

Karakulak Gerçekten Tükendi mi?

Aslında hayır… Karakulak tamamen yok olmadı. Türkiye’de, özellikle Ege ve Akdeniz’in bazı dağlık bölgelerinde hâlâ nadiren de olsa görülüyorlar. Ancak sayıları öylesine az ki, varlıkları bir efsane gibi anlatılıyor artık. Sessiz, görünmez ve kırılgan…

Bu da demek oluyor ki hâlâ bir şansımız var. Doğa, biz insanlara son bir fırsat sunuyor. Eğer şimdi harekete geçersek, onların gölgeleri bir gün yeniden dağ yamaçlarında süzülebilir.

Doğanın Sessiz Çağrısı

İhsan dede sobanın çıtırtısı eşliğinde derin bir nefes aldı. “Çocuklar,” dedi, “Ben gençken burada her gece karakulağın ulumasını duyardık. Şimdi yalnızca rüzgar var… Onları kaybetmek, bu toprağın sesini kaybetmek demek.”

Elif ve Mert birbirlerine baktılar. Biri kalpten gelen bir sevgiyle, diğeri aklın gücüyle hareket ediyordu. Fakat ikisi de biliyordu ki, doğa için savaşmak hem strateji hem de sevgi gerektirir.

Son Söz

Karakulak hâlâ aramızda olabilir… Belki bir kayanın ardında, belki sessiz bir ormanın derinliklerinde bizi izliyordur. Onların yeniden çoğalması içinse sadece bilim değil, sevgi ve sorumluluk da gerekli.

Doğayı korumak yalnızca bir görev değil; bu topraklarda yaşayan her canlıya borcumuzdur. Çünkü bir türün yok oluşu sadece doğanın değil, insanlığın da bir parçasının yok olması demektir.

Belki de şimdi, o sessiz çağrıyı duymanın ve harekete geçmenin tam zamanı… Peki ya sen? Bu hikâyenin sonunda karakulakların sesi yeniden yankılansın ister misin? Yorumlarda düşüncelerini paylaş, çünkü doğanın kaderi artık hepimizin ellerinde.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
hiltonbet girişsplash