İçeriğe geç

Karın gurultusu sesi duyulur mu ?

Karın Gurultusu Sesi Duyulur mu? Siyasetin Sessiz Çığlıkları Üzerine Bir Analiz

Giriş: Sessizliğin Gücü, Gürültünün Politikası

Bir siyaset bilimci için toplumun en ilginç yönlerinden biri, sessizliğin kendisidir. Çünkü siyaset yalnızca gür seslerin, kürsülerin ve kalabalık meydanların alanı değildir; aynı zamanda fısıltıların, karın gurultularının, görünmez tepkilerin sahnesidir. “Karın gurultusu sesi duyulur mu?” sorusu bu nedenle yalnızca biyolojik bir merak değil, aynı zamanda derin bir siyasal sorgulamadır. Açlık, yoksunluk ve sessizlik… Bunlar toplumun en temel politik göstergeleri olabilir mi?

İktidarın Duyma Eşiği

İktidar, çoğu zaman gürültüyü sever; çünkü gürültü, kontrol edilebilir bir kaostur. Ancak karın gurultusu sessizdir — bastırılmış bir taleptir, görünmez bir direniştir. Devletin, kurumların ve ideolojilerin işleyişinde bu sessizlik tehlikelidir: çünkü görünmez olan, hesaplanamazdır. Siyaset bilimi açısından bu durum, iktidarın “duyma kapasitesi”ni ölçmenin bir yoludur. Peki, iktidar ne zaman gerçekten halkın sesini duyar? Gürültü çıkınca mı, yoksa sessizlik dayanılmaz bir hal alınca mı?

İdeolojinin Diyeti: Doyurulmamış Vatandaşlık

İdeolojiler topluma yalnızca düşünsel bir doyum sunmaz; aynı zamanda maddi bir düzenin meşruiyetini sağlar. “Doyurulmamış vatandaş” figürü, modern siyaset teorisinde sıkça karşımıza çıkan bir imgedir. Bu, yalnızca açlık sınırında yaşayan bir insanın değil, aynı zamanda sistemin dışında bırakılan her bireyin temsilidir. İdeoloji, bu yoksunluğu görünmez kılarak meşrulaştırır. Bir vatandaşın karnı guruldadığında, bu yalnızca biyolojik bir olay değil, aynı zamanda politik bir bildiridir: “Ben de buradayım, ben de sistemin parçasıyım.”

Kurumlar ve Duyarsızlık Ekonomisi

Modern devlet, karmaşık kurumsal yapılarla çevrilidir. Ancak bu kurumlar çoğu zaman “duyarsızlık ekonomisi”nin dişlileri haline gelir. Açlıkla mücadele politikaları, sosyal yardımlar veya vatandaşlık hakları; hepsi bürokratik bir düzlemde işler. Fakat karın gurultusu bir dilekçe formuna sığmaz. Bu yüzden siyasetin en temel görevi, bu görünmez sesi duymak ve ona yankı verebilmektir. Aksi halde, vatandaş ile devlet arasındaki sözleşme sessizce çözülür.

Erkek Stratejisi, Kadın Duyarlılığı

Siyasal analizlerde erkeklerin çoğunlukla stratejik, güç odaklı bir perspektiften hareket ettiği görülür. Onlar için siyaset, kazanılacak bir satrançtır. Kadınlar ise siyaset sahnesine katılım, empati ve toplumsal etkileşim perspektifinden yaklaşır. Bu iki bakış açısı, bir araya geldiğinde siyasal denge oluşur. Erkek siyasetçi iktidarı kurar, kadın siyasetçi ise o iktidarın duyma yeteneğini biçimlendirir. Belki de karın gurultusunun sesi, erkeklerin kurduğu sistemin değil, kadınların duyarlılığının yankısında gerçekten duyulur.

Vatandaşlık ve Sessiz Direniş

Bir vatandaş ne zaman konuşur? Ne zaman susar? Ve en önemlisi, ne zaman yalnızca “karın gurultusuyla” konuşur? Bu sorular, günümüz demokrasilerinin kalbinde yer alır. Vatandaşlık yalnızca oy vermek değil; görünür olma, duyulma ve fark edilme hakkıdır. Ancak günümüz toplumlarında bu hak, giderek bir lüks haline geliyor. Sessiz kitlelerin sesi, gürültülü elit söylemler arasında kayboluyor.

Sonuç: Karın Gurultusu, Siyasetin Kalp Atışıdır

Karın gurultusu sesi duyulur mu?” sorusu, aslında şu anlama gelir: Siyaset, halkın sessizliğini duyabilecek kadar olgunlaştı mı? Toplum, yalnızca seçim zamanı değil, gündelik hayatın küçük sızıntılarında da kendini ifade edebiliyor mu? İktidar, sessizliğin içindeki anlamı çözebiliyor mu?

Demokrasinin gerçek ölçüsü, yüksek sesle konuşanların değil; sessizce bekleyenlerin, aç kalanların, unutulanların ne kadar duyulabildiğidir. Karın gurultusu, yalnızca biyolojik bir işaret değil, toplumsal bir nabızdır. Onu duymayan bir sistem, eninde sonunda kendi sessizliğinde boğulur. Peki sizce, bugünün dünyasında hâlâ kimler duyuyor bu sesi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
hiltonbet girişsplash