Göz Hakkı Suç mu? Kaynakların Paylaşımı Üzerine Ekonomik Bir Okuma
Bir ekonomist olarak bilirim ki, her seçim bir vazgeçiştir. Kaynaklar sınırlıdır, arz kısıtlıdır, ama istekler sonsuz. İnsan davranışı, tam da bu denge noktasında şekillenir. “Göz hakkı” denilen kavram ise bu dengenin ahlaki sınırlarında gezinir: birinin payına dokunmadan, ama gözümüzle dokunarak elde ettiğimiz “hak” duygusu. Peki bu duygu, ekonomik sistemin içinde nerede durur? Göz hakkı bir etik değer mi, yoksa görünmeyen bir piyasa kusuru mu?
Göz Hakkının Ekonomik Kökeni: Kıtlık ve Ahlakın Kesişimi
Ekonomi, özünde bir “dağıtım bilimi”dir. Kim neyi, ne kadar alır; kimden, hangi bedelle alır?
İşte göz hakkı kavramı da bu dağıtım meselesinin kültürel bir yansımasıdır.
Bir sofrada artan yemeğe bakarken “göz hakkı” demek, aslında görünmeyen bir adalet talebidir.
Bu kavram, özellikle tarım toplumlarında üretim fazlasının ya da paylaşımın etik sınırlarını belirlemiştir. Ekonomik anlamda göz hakkı, “marjinal fayda” kavramına dokunur.
Bir ürünün fazlası toplum için artık değer taşımıyorsa, onu talep edenin payı artık haksız değil, doğal bir taleptir.
Bu nedenle göz hakkı, modern ekonominin görünmeyen eline değil, vicdanın görünmeyen terazisine dayanır.
Piyasa Dinamikleri ve Görünmeyen Haklar
Serbest piyasa düzeninde her şeyin fiyatı vardır, ama her şeyin değeri ölçülebilir değildir.
Göz hakkı, işte bu fiyatsız ama değerli alanlardan biridir.
Bir çocuk pazarda satılmayan bir elmaya imrenir; satıcı o elmayı verir. Arz ve talep eşleşmez ama toplumsal refah artar.
Bu davranış, “rasyonel birey” modelinin sınırlarını aşar.
Ekonomik olarak irrasyonel görünse de, aslında uzun vadede güven ekonomisini besler.
Bir toplumda insanlar göz hakkı gibi küçük adalet mekanizmalarıyla birbirine güven duyar.
Bu güven, piyasaların sürdürülebilirliğini artırır.
Yani göz hakkı, ekonomik olarak küçük ama sistemsel olarak büyük bir sermayedir: ahlaki sermaye.
Göz Hakkı Suç mu? Etikten Ekonomiye Bir Dönüşüm
Yasal olarak göz hakkı bir suç değildir; çünkü genellikle küçük, gönüllü bir paylaşım eylemidir.
Ancak piyasa kuralları açısından, göz hakkı sınırın ötesine geçtiğinde mülkiyet ihlali olarak tanımlanabilir.
Bu, ekonomiyle hukuk arasındaki ince çizgidir: “hak” ne zaman “hak gasbına” dönüşür?
Bir iş yerinde, markette ya da üretim alanında bu kavramın anlamı değişir.
Bir tarlada yetişen meyveden düşeni almak “göz hakkı” olarak görülebilir;
ama stoklanmış mallara izinsiz erişim piyasa açısından “verimlilik kaybı”dır. Modern ekonomiler, bu farkı kültürel olarak değil, kurumsal olarak düzenler.
Ancak kültürel bağlamda göz hakkı, paylaşım ekonomisinin en eski biçimidir.
Göz Hakkı ve Toplumsal Refah
Ekonomik modeller, genellikle büyüme, verimlilik ve tüketim odaklıdır.
Fakat “refah ekonomisi” bize başka bir şey öğretir: mutluluk, gelirden çok adalet algısıyla ilgilidir.
Bir toplumda paylaşım duygusu güçlüyse, tüketim eşitsizliği daha az hissedilir.
Göz hakkı, bu noktada bir mikro-refah politikası gibi çalışır.
Paylaşmanın ekonomik karşılığı olmasa da, sosyal huzuru artırır.
Topluluklar arasında rekabet yerine dayanışmayı teşvik eder; bu da toplumsal verimliliği uzun vadede yükseltir.
Ekonomik büyüme yalnızca sermaye birikimiyle değil, güven ve empatiyle mümkündür.
Göz hakkı, bu ikisini birleştiren en eski “ahlaki mekanizmalardan” biridir.
Bireysel Kararlar ve Piyasa Etkisi
Ekonomik davranışlar, yalnızca fiyatlarla değil, normlarla da şekillenir.
Bir bireyin paylaşma kararı, ekonomik modele sığmaz ama piyasanın görünmeyen dengelerini etkiler.
Göz hakkı, tam da bu yüzden mikroekonomik düzeyde etik tüketim davranışı olarak incelenebilir.
Bir elmayı paylaşmak, aslında bir güven zinciri kurmaktır.
Tüketiciyle üretici arasında empati temelli bir bağ oluşur.
Bu bağ, piyasanın verimliliğini değil, sürdürülebilirliğini sağlar — ve modern ekonomi için belki de en kritik kaynak budur.
Geleceğin Ekonomisinde Göz Hakkı
Dijitalleşen dünyada bile, “göz hakkı” kavramı yeniden yorumlanıyor.
Artık bilgi, veri ve dikkat yeni kaynaklar haline geldi.
Bir kullanıcının sosyal medyada harcadığı zaman bile “ekonomik bir göz hakkı” tartışmasını doğurabilir.
Kim, kimin emeğine, dikkatine ya da üretimine bakıyor — ve bundan kim kazanıyor?
Bu bağlamda göz hakkı, geleceğin ekonomisinde dijital etik kavramının temeli olabilir.
Tüketim davranışları kadar, dijital adaletin de yeni “ahlaki piyasa dengeleri” gerektirdiği açıktır.
Sonuç: Ekonominin Vicdanında Bir Pay
Göz hakkı, bir suç değil; bir vicdan ekonomisidir.
Kâr maksimizasyonunun ötesinde, insanlığın sürdürülebilirliğini sağlayan o küçük, görünmez paylaşım sistemidir.
Ekonomiler büyürken, göz hakkı gibi kavramlar küçülürse, refahın da anlamı eksilir.
Peki sizce geleceğin ekonomisinde göz hakkına yer var mı?
Yorumlarda düşüncenizi paylaşın: Paylaşmanın maliyeti mi daha büyük, yoksa paylaşmamanın bedeli mi?
Belki de ekonominin en derin sırrı, gözün hakkını kalbin terazisinde tartabilmektir.